Kadınlar, Kadınlarımız…

Aaahhh, o çilekeş analarımız… Şiddet kötü bir şey, neticede onlar bizim bacılarımız, kızlarımız, analarımız… Özgecan kızımız… Hepimiz üzüldük ama politikaya alet etmemeliyiz… Ahhh, ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar analarımız… Onlar birer çiçek, onları sulamalıyız… Hiç çiçek dövülür mü, kadınlarımızı saksıya dikmeliyiz… Kadınlar, kadınlarımız… Bir kereliğine  de yazıya sayıklamayla başlamaya hakkım olsun artık, değil mi sevgili okur. Bu ve benzeri cümleleri o kadar sık duyuyorum ve her seferinde o kadar itidalli yanıtlamaya çalışıyorum ki artık kafamda dönüp duruyorlar işte. ismail-e1404947024807 Kış Uykusu’nu halen seyretmeyen kaldı mı sahiden? Kalmadıysa seyretsin, güzel film. Yukarıdaki “kadınlar, kadınlarımız” tiradını daha çok duyarlılığa temasını yitirmemeye çalışan muhafazakar kesime atfediyoruz ya, diğer hiçbir şey için değilse bile kazın ayağının öyle olmadığını anlamak için seyredilebilir mesela. Kış Uykusu’nun baş karakteri olan emekli tiyatrocu Aydın’ın yerel bir gazeteye yazdığı “Bozkırda Açan Çiçekler” yazısındaki kadın algısının hatırına seyredilir mesela. Daha sonra bu yazısından etkilenip Aydın’ı yücelten ve çiçeği olmaya gönüllü olan bir okuyucu mektubu karşısında nasıl da gevşeyiverdiğini, evin çiçeği olmayı olabilecek en barışçıl haliyle reddeden karısını ise nasıl perişan ettiğini görmek için de izlenebilir. Kendisine insanca davranan tek karakter olmasına karşın sırf Aydın’dan alamadığı intikamı nedeniyle Nihal’in canını yakarak erkekliğini çocuğuna ıspatlama fırsatını yakalayan İsmail’in tescilleyebildiği erkekliği ile huzur bulabilmesi için de izlenebilir. Öfke barındırmasına karşın ifade edemeyen Hamdi’nin “tam” erkek olamıyorken İsmail’in neden tam erkek hissedebildiği üzerine kafa yormak için de izlenebilir. NBC bunu yapıyor. Bir Zamanlar Anadolu’da da acınası biçimde filmde kadının yok sayılması ile eleştirilmişti ki bunun filmde  NBC’nın temel meramı olduğunu düşünüyorum. Savcı’nın ölen karısını romantize etmesi ama muhtemelen intihar sonucu ölmüş olma olasılığını karısını -intihar edecek kadar- mutlu edemeyecek (yetersiz) bir adam olmaya katlanamayacağı için reddetmesi, savcının çocuklarını sorduğu muhtarın oğullarını anlatması, öykünün perisi olan muhtarın genç kızı hakkında hiçbir şey bilemeyişimiz ve sadece hayal ettiğimizin doğruluğuna kanaat getirmek zorunda kalışımız, polis memurunun karısını sadece söylenmelerine katlanması gereken bir figür olarak yansıtması, makdulün karısının ifadesinde bile konuşamaması, sadece “hı-hı” diye onaylayabilmesi, savcının kadının ağzından ifade yazması… Anadolu’da kadın yok, varsa da sesi çıkmıyor mesajı daha iyi nasıl verilebilirmiş, bilemiyorum.

Neyse, konuyu dağıtmayalım. Neden kadın-çiçeği sevmiyoruz? Çünkü çiçek biçaredir, sularsan yaşar, sulamazsan ölür ve saksısının içinden ölümüne seyirci kalınması ya da neden olunmasına dair elinden hiçbir şey gelmez. Çiçek öfkelenemez. Güçsüzdür. Dolayısıyla kadın-çiçek aslında erkekliğin fantazisidir. Erkeğin “tam” ve özne olabildiği bir evrende kadının nesneleşmesinin makyajlanmış halidir kadın-çiçek. Erkeklik farklı ideolojilerde kendini var edecektir ve farklı ideolojilerde farklı biçimlerde görünse de aynı makbul kadını tanımlar: Kadın-çiçek. Kadın-çiçek olmayan kadınlar da zaten her türlü kötü muameleyi hak ediyor olacaklardır. Ekran Resmi 2015-03-12 03.33.10

Bir 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde daha çeşitli devlet kurumlarının kadınlara çiçek vermesine şahit olduk. Kadınlar çiçek verildi ve konu kapandı. Uzatan zaten şirret kadındır, öyle değil mi? Devletimiz her bir haltı işleyip bir çiçekle affedilmesini bekleyen arsız sevgili gibi oluyor bazen. Sizi bilmem ama benim artık midem bulanıyor bu çiçek mevzusundan. Hele de mesleğim gereği konunun hiç de kapanmadığına ve kapanamayacağına da he gün tanıklık etmek zorunda kalırken.

Bir Cevap Yazın