ERTELEMECİLİK (Yarın okursunuz)*

*Psikeart Dergisi, Zaman temalı sayısına yazmıştım, zamanın birinde…

Psikeart’ın bu sayısında kaçınılmaz biçimde bol miktarda Kronos mitosuna atıf göreceğimizi tahmin ediyorum. Tanrıların babası olan Zeus’un babası olan titan. Aynı zamanda kendi evlatlarını yiyen gaddar bir baba. Buradan yola çıkarak zamanın kolektif bilinçdışında baş edilemez ve ölümcül bir zorba olarak temsil bulduğunu çıkarsayabiliriz. Bu durum da gayet anlaşılır çünkü insan zamanı idrak edince kendisinin olmadığı geçmişi ve olmayacağı geleceği de temsil edebilir hale geldi. Bu da varlığını sürdürememeye yönelik kavurucu bir kaygı ile sonuçlandı. Sultan Süleyman’a kalmayan dünya kendisine de kalamayacaktı, zaman gerçekten de evlatlarını yiyen baskıcı ve zorba bir babaydı.

Chronos_by_Santo_Saccomanno_1876,_Cimitero_monumentale_di_Staglieno
Sıkılmış Kronos 

Aslında sizlere bu noktadan yola çıkarak zamanı idrak eder etmez insana musallat olan ölümlülük kaygısı ve bu kaygıyla baş etmek için attığı çeşitli taklalardan bahsetmeye niyetliydim. Sanırım ülkemizde ölümlerin çetelelerinin tutulduğu ve ölüm haberinin müjde olarak verilmeye başlandığı şu günlerde bu konuya tahammül etmekte zorlanacağım. Daha kolay hazmedilir bir konuya dümen kıralım derim…

Danışanları etiketleme ve nesneleştirme pratiğine yönelik komik olmayan ama akılda kalan bir fıkra vardır: “Danışan randevusuna erken geliyorsa bağımlı ve kaygılı kişilik yapısına sahip, zamanında geliyorsa obsesif, geç geliyorsa pasif agresif demektir.” Danışanın zamanla ilişkisinde hiç şansı yok, bir kategoriye ait olacak. Gündelik yaşam pratiğinde zamanla olan imtihanın bir mecrası da teslim tarihleri üzerinde yaşanıyor. Ertelemecilik (procrastination) giderek artan biçimde bireylerin yardım aradığı bir konuya dönüştü. Şu anda bitirmeniz gereken bir projenin teslim tarihi iyice yaklaşmış durumda ya da yarınki sınavınıza çalışmak zorundasınız ama Psikeart okumak size her zamankinden daha cazip mi geliyor? Hadi Psikeart neyse de tam da yetiştirmeniz gereken bir iş olduğunda televizyondaki evlilik programları ya da Facebook’ta yeğeninizin doğumgünü fotoğrafları size karşı konulamaz biçimde ilgi çekici mi olmaya başlıyor? “Yarın” gizemli biçimde bütün yaratıcılık, motivasyon ve başarınızın depolandığı mistik bir ülke haline gelmiş durumda mı? Yanıtlarınız evet ise tebrikler, siz de kentli modern bir bireye yakışır biçimde ertelemecilikten muzdaripsiniz demektir.

Ertelemecilik dediğimizde olumsuz sonuçlanma riskinin bilinmesine rağmen yapılması gereken işlerin istemli ve de mantıksız biçimde ertelenmesini kastediyorum. Izdırabın bir nedeni de ertelemenin istemli biçimde yapılıyor oluşu zaten. Kişi kendisine bunu yapıyor olanın kendisi olmasına katlanamamaktadır. Artık komik de gelmeyen o son komik video bir türlü gerçekten son olamıyordur. Öyle nadir rastlanan bir durumdan da bahsetmiyoruz. Örneğin Türkiye’de ergenlerin neredeyse yarısı ders çalışmaya başlamaya çalışarak günde ortalama 3 saatten fazla zaman harcıyor (1). Ertelemecilik neden gerçekleşiyor ve neden çağımızda başımıza musallat oldu acaba?

ÖZDÜZENLEME (SELF REGULATION)

Çocukların eğitim yaşamlarında örgün eğitimin yanı sıra özel ders aldıkları da olur. Çocuğun anlayamadığı konuları öğretmene rahatça sorması aslında özel derslerin tali bir amacı gibi görünüyor. Esas olarak amaçlanan şimdilerde eğitim koçluğu olarak tanımlanan işlevidir. Optimal hedef ne olabilir, bu hedef için ne kadar çalışması gerek, bu çalışmayı nasıl partisyonlamalı, bu partisyonlar nasıl planlanmalı, işler yolunda gitmezse b planı nasıl yapılandırılmalı gibi sorulardan bahsetiyorum. Özel ders ya da eğitim koçuna ihtiyaç duyan bazı çocuklar gibi bazı erişkinler de özdüzenleme yetenekleri yeterli olmadığından ötürü tamamlaması gereken görevlerde zorlanma yaşayabilirler. Bu başlık sadece üstbilişsel bir düzenlemeden ibaret değildir, gayretin de düzenlenmesi gerekecektir. Zorluklara dayanabilme potansiyeli olan bu alt başlık aslında “istenç” olarak da özetlenebilir (2).

Bu başlıkta görevlerin adeta birer maraton oluşu etkendir. Hem parkurun hangi kısmının hangi tempoda geçileceği planlanılmalı hem de bu parkurların geçilmesi sırasındaki yorgunluk ve ağrılara nasıl katlanılacağına ilişkin hazırlıklı olunmalıdır. Bu konularda hazırlıklı olunmadığı hissedildiğinde o maraton hep ilk pazartesiye ertelenecektir.

ÇALIŞMA STRATEJİSİ

Ertelemeciliğin bir kaygıyı diğerine takas eden bir süreç olduğunu düşünürsek, ertelemecilikten kaynaklanan kaygıyı gideren tutumlar aslında sorunu sürdürmeye neden olur. Ertelemecilik sırasında kişiler kaygılı olduklarının farkındadırlar ve kaygı nedeniyle çalışmaya başlayamadıklarını düşündüklerinden kaygılarını bertaraf etmek için çeşitli eylemlerde bulunurlar. “Şu komik videoyu izleyeyim, çünkü ancak rahatlayınca çalışabileceğim” gibi. Fakat çalışması gerekiyorken komik video izlediği için suçluluğu ve dolayısıyla kaygısı daha da körüklenecektir. Bazen de işe yarıyormuş gibi gözüken ve bu nedenle rahatlatan işlevsel olmayan bir gayret gösterilir. Mesela kişi projesini teslim etmesine az zaman kalmışken projeye çalışmak yerine ertelemecilikle ilgili bir makale okuyabilir. Bu durum suçluluğa daha az neden olabilir çünkü görünürde yararlı bir gayrettir. Yine de işlevsel değildir. Çalışmasına yardımcı olabilecek program araştırmak ve indirmek, çalışmakla ilgili plan yapmak, çalışmaya ucundan azıcık başlamak böylece hiç başlamamış olmamak benzer biçimde yararlı göründüğü için daha zararlı olan ertelemecilik davranışlarındandır.

GÜDÜLENME (MOTIVATION)

Maratonumuzun duygusal ve zihinsel hazırlığı tamam olsa da en nihayetinde koşmak gerekir. Güdülenmeyi tamamlanması gereken göreve ilişkin fizik kondüsyona benzetebiliriz. Bireyin üzerinde çalıştığı görevi nasıl algıladığı elbette güdülenmeyi yakından etkileyecektir. Müdürünün gereksiz bir kaprisi için akşamının zehir olduğunu düşünen ya da okuldan mezun olsa da işsiz kalacağına inanan kişinin güdülenmesi de elbette yeterli olmayabilir. Başka bir unsur da bireyin görevi kontrol edebilir içsel etkenlerle açıklamasıdır. “Hoca zor sorarsa kalırım, kolay sorarsa geçerim” düşüncesi de güdülenmeyi azaltacaktır. Güdülenme yeterli olmadığında söz konusu göreve bir türlü başlayamama da gayet olasıdır (3).

BAŞARISIZLIK KAYGISI

Görevin başarılamayacak kadar zor ya da kendisinin başaramayacak kadar yetersiz olduğuna dair inanç çalışmaya başlamayı zorlaştırabilir (4). Bu etki güdülenme üzerinden dolaylı biçimde gerçekleşiyor da olabilir. Başarısızlık kaygısı bazen sınava aslında hiç çalışmadığını iddia etmek düzeyinde bazen de gerçekten hiç çalışmama haliyle tezahür edebilir. Bazı zamanlarda da çalışmayı hem isteyip hem de daha sınava girmeden, çalışıyorken bile kaygı duyulduğundan kaygıdan kaçınma gayreti olarak ertelemecilik şeklinde tezahür eder. Ertelemecilikte aslında vuku bulan erteliyor olmanın kaygısını çalışıyor olmanın kaygısına yeğleme halidir. Ertelemeciler sanıldığı gibi “geniş” kişiler değildirler, erteleme süreci sefahat değil, bilakis ezadır.

Başarısızlık kaygısının arkasında kendini aşırı eleştiren ve ufacık da olsa eksikliğe tahammül edemeyen baskıcı bir süperego olabileceği gibi eksikliğin öyle ufacık olmayacağından endişe etmeyle sonuçlanan yetersizlik şemaları da bulunuyor olabilir.

SORUMLULUK

Kişilik kuramlarının meşhur “büyük beşli”sinin sorumluluk boyutunun ertelemecilikle ters orantılı oluşu şaşırtıcı olmayacaktır sanırım (5). Yine de bu tür çalışmalarda ertelemecilik diye sorumluluğu ölçüyor bu yüzden ilişkili sonuçlara rastlıyor da olabileceğimizi akılda tutmak gerekir.

PASİF AGRESYON

“Çeşmeye gitmem demez ama testiyi kırar getirir” atasözü ile karakterize bir savunma mekanizmasıdır. İçeriden küpüne zararlı keskin sirke gibi kapsanması zorlaşan bu öfke muhatabına yöneltilemediğinde kendini de ötekini de yakacak şekilde tezahür edebilir. İstemediği bölüme ailesinin zorlaması ya da hatırı için giren öğrenci sınavlara bir türlü çalışamadığından okulu uzatabilir ve bundan ailesinden çok kendisi zarar görebilir ama pasif agresyon böyledir işte. İş yaşamında daha sık rastlarız, müdür için çok önemli olan bir rapor için çalışmaya bir türlü başlayamaz kişi.

Yukarıda bahsi geçen sorumluluk özelliğinin aynı zamanda uyumlulukla ilişkili oluşu (6) belki bu noktada ertelemeciliği de belirliyordur. Düşük sorumluluk düşük uyumluluğa neden olarak pasif agresyonu kolaylaştırıyor olabilir.

———————————————————————————————-

YABANCILAŞMA

Bildiğim masalların ve söylencelerin hiçbirinde ertelemeciliğe rastlamadım. Hayır, Ağustos böceği ertelemeci değil tembel ve sorumsuzdu. Ertelemeci yapması gereken iş olduğunu bilir ama çalışmaya başlamakta ya da sürdürmekte zorlanır. Tembellik değilse de çalışmak istemeye karşın çalışmaya başlayamama büyük oranda modern zamanlara özgü gibi duruyor. Yabancılaşma işçinin kendi emek ürünü karşısında yabancı bir nesne karşısındaki haliyle aynı durumda oluşu olarak tanımlanır (8). Toplumun büyük çoğunluğu yabancılaşmayı kavrayamayacak kadar yabancılaşmış halde olduğundan yabancılaşmayı anlatmak bazen balığa suyu tarif etmeyi andırıyor. Görünce garipsenen ve huysuzluk ya da inatçılık olarak algılanan pek çok zanaatkar tavrı aslında yabancılaşma olmadığında ortaya çıkması kaçınılmaz tutumlardır. Kendi emek ürününe yabancılaşmamış zanaatkar için emek ürünü kendisini temsil etmektedir ve dolayısıyla da kendisinden “Ben o işi öyle yapmam” sözünü sıklıkla duyarsınız. Parasıyla işi istediğiniz gibi yaptıramayacağınız kişilerdir bunlar. Bu kişiler için “parası neyse veririz, işi şu şekilde yap” sözü “parası neyse veririz, o gömleği değil bu kazağı giy” demek kadar kişisel alana müdahaledir. Elbette garip ve huysuz bir takım zanaatkarlar dışında “kreatif” iş yapan şanslı azınlığın yaşayabildiği bir durumdan bahsetiyoruz.

ÇC-iskilip

Hekim olmayanlara şaşırtıcı gelebilir ama hekimler bile ciddi miktarda yabancılaşma yaşamaktadırlar. Tanının da tedavinin de bazı algoritmalara bağlı yürütülmesi zorunluluğu, bu algoritmaların dışına çıkıldığında hem geri ödeme hem de malpraktis dava olasılıklarının oluşturduğu dayatmalar sonucu pek çok hekim kendini teknisyen gibi hissetmekte ve “hekimlik sanatı” eskilerde kalmış nostaljik bir söz haline gelmektedir. “Tüketici” eksenli çalışma kültürü (consumerism) ve dolayısıyla otonominin azalması doktorlarda yabancılaşma, stres ve tükenmişliğin en önemli nedenlerinden biri olarak görünmektedir (9).

Hal böyleyken yetiştirilmesi beklenen proje bir dosyanın çeşitli “sheetlerindeki” bir sürü kutucuklarında yazılı ya da yazılmayı bekleyen sayılar olduğunda o emek ürününe yabancılaşmamak olanaklı gözükmüyor. Bir öğrenci üniversite sınavında tercihte bulunurken nasıl bir mesleki kimliği olacağından çok ne kadar para kazanacağını önceliyorsa okuluna yabancılaşmaması da mümkün değilmiş gibi. Yeni mezun bir hekim uzmanlık sınavında gelecekte kendini nasıl bir mesleki rolde hayal ettiğinden çok hasta yakınlarının saldırıları ve malpraktis davalarını öncelemeye başlamışsa yabancılaşma yine kaçınılmaz duruyor.

Yabancılaşma varlığında yukarıda değindiğim en önemli unsurlardan biri olan güdülenmenin sağlanması elbette ve doğal olarak mümkün olamayacaktır. Tekrar etme ihtiyacı hissediyorum: Yabancılaşma varlığında işe motive olamama sağlıklı bir ruhsal tepkidir. Modernite ve “kişisel gelişim” bu krizi yabancılaşmaya rağmen güdülenmeyi tesis etmeye çalışarak çözmeye kalkışır. Elbette bu bireyin aleyhine ve sistemin lehine bir çözümdür. Bir ruh sağlığı çalışanı olarak ben bu durumda yabancılaşmanın faş edilmesinin bireyin lehine olabilecek çözüm olduğunu düşünüyorum. Sonrasında ne yapacağı bireyin kararı olacaktır.

Yabancılaşma olmaksızın ertelemecilik olsa olsa sağlığında çok kıymetli eserlerinin yayınlanmasına izin vermeyen Kafka’nın zedelenebilir benlik saygısı ile temsil bulabilir. Günümüz için istisnadır.

—————————————————————————————————

Böylelikle Psikeart editörlerine her bir yazının teslim tarihine göre yazarlarının psikolojik profillerini çıkarabilecekleri bir zemin de sunmuş oldum. Erken teslim edenler bağımlı ve kaygılı, zamanında teslim edenler obsesif, geç teslim edenler pasif agresif.

1- Klassen, R. M., & Kuzucu, E. (2009). Academic procrastination and motivation of adolescents in Turkey. Educational psychology, 29(1), 69-81.

2- Kim, C., Park, S. W., Cozart, J., & Lee, H. (2015). From Motivation to Engagement: The Role of Effort Regulation of Virtual High School Students in Mathematics Courses. Educational Technology & Society, 18 (4), 261–272.

3- Rakes, G. C., & Dunn, K. E. (2010). The impact of online graduate students’ motivation and self-regulation on academic procrastination. Journal of Interactive Online Learning, 9(1), 78-93.

4- Solomon, L. J., & Rothblum, E. D. (1994). Procrastination Assessment Scale-Students

(PASS). In J. Fischer and K. Corcoran (Eds.) Measure for Clinical Practice

(Volume 2, pp. 446-452). New York: The Free Press.

5- Rabin, L. A., Fogel, J., & Nutter-Upham, K. E. (2011). Academic procrastination in college students: The role of self-reported executive function. Journal of Clinical and Experimental Neuropsychology, 33(3), 344-357.

6- DeYoung, C. G., Peterson, J. B., & Higgins, D. M. (2002). Higher-order factors of the Big Five predict conformity: Are there neuroses of health?. Personality and Individual differences, 33(4), 533-552.

7- Barrick, M. R., Mount, M. K., & Li, N. (2013). The theory of purposeful work behavior: The role of personality, higher-order goals, and job characteristics. Academy of Management Review, 38(1), 132-153.

8- Marx, K. (2000). Yabancılaşma, Barışta Erdost (der). Kenan Somer vd.(çev), Sol Yayınları, Ankara.

9- Light, D. W. (2015). Alienation and Stress among Doctors: Dilemmas and Possible Solutions. Professions and Professionalism, 5(1).

11 comments

  1. “Başarısızlık kaygısının arkasında kendini aşırı eleştiren ve ufacık da olsa eksikliğe tahammül edemeyen baskıcı bir süperego olabileceği gibi eksikliğin öyle ufacık olmayacağından endişe etmeyle sonuçlanan yetersizlik şemaları da bulunuyor olabilir.”
    Kendini bu noktaya yakın görenlere ne gibi tavsiyeleriniz olabilir?

  2. 2 haftadır eskizini yaptığım çizime başlamaya çalışıyorum. Bu yazının paylaşımını 3-4 gün önce gördüm. “Yarın okursunuz” kısmını görünce “pshh okurum şimdi g*t olursun” dedim ve g*t oldum. Bu arada çizime hala başlamadım. Tüm geceyi facebookta komik bularak başladığım ve tepkisiz kalana kadar izlediğim 100 den fazla video ile geçirdim. Saat 10:30 şimdi yatıp akşam 23:00 civarı uyanıp önceki gün ne yaptıysam ve ondan önceki gün hatta ondan da önceki gün… muhtemelen aynısını yapacağım. Ne zamana kadar? Bilmiyorum. Parasız kalana kadar? Acaba gerekli motivasyonu sağlar mı? Alışkınım gerçi parasız kalmaya değişen bir şey olmaz sanırım.

    Hocam… Kendimden tekrar tiksindim.

  3. Zamanında bu konu üzerine çokça araştırma yapıp kendimi düzeltme konusunda ciddi emek harcadım.

    Sonuç hep hüsran oldu. Özsaygı diye bir şey kalmadı.

    Daha sonra ADHD tanısı kondu ve ilaç tedavisine sayesinde hayatım değişti.

    Eğer okuduğum makalelerde ertelemecilik ile ADHD’nin ilgisinden bahsediliyor olsaydı çok daha erken bu teşhis konulabilir ve yıllarım boşa gitmezdi.

    Bu harika makalede de bu konudan hiç bahsedilmemesi beni hüsrana uğrattı.

    Başka insanların da benim gibi vakit kaybememesi için kısacık da olsa bahsetmenizi rica ederim.

    • Hatırlatma için teşekkürler. Aslında ertelemeciliğin DEHB’den de önce gelebilen bir sebebi depresyon. OKB de mükemmeliyetçilik üzerinden benzer bir etki gösterebiliyor. Farkındaysanız yazıda klinik etkenlere değinmedim, bu yüzden klinik başlıkların hiçbiri yok. Her ne kadar sizin kendi tanınıza erişmenize yardımcı olmuş olsa da internetten edinilen bilgiler genellikle tam ters yönde -yani insanların kendilerini aşırı tanılandırması ile- sonuçlanıyor. Bu yüzden klinik başlıklara girmemeyi tercih ediyorum.

      Hatırlatma için tekrar teşekkürler, sevgiler.

  4. Yarın okursunuz gibi tetikleyici (özellikle de hedef kitleyi hafif gülümsetip içine çeken) bir başlığı cidden isabetli buldum.
    Yıllardır, hatta kendimi bildim bileli “Tıp Fakültesini kazanmak” ile başlayan, hep çok uzağı hedeflemiş biriyim. Nitekim hala aynı tarzda hedeflere sahibim “bir psikiyatrist” olmak, insanlığın ve akademianın asla unutamayacağı buluşlara imza atmak, almancamı ve ingilizcemi kusursuzlaştırıp Uzmanlık eğitimimi Almanya’da almak gibi…
    Bunların yanı sıra hedeflerimin ulaşılabilirliğine olan inancım, hedeflerin uzun vadeli olması, hedeflere varamazsam diğer koldan yurtiçinde TUS/Doğu görevi gibi korkutucu sonuçlarla karşılaşabilecek olmam beni korkutuyordu. Ve cidden Tıp fakültesini kazandığım günden beri farkında olmadan ertelemeciliğe başvurduğumu sayenizde farkettim. Sizi bulmam ise Evrim Ağacı youtube kanalında size denk gelmem ve 3.5 saatlik videoyu 10 günde izlemem sonrası sizi araştırmam sayesinde mümkün oldu. Bu kısa yazınız belki de stress nedeniyle yaşadığım ve klinikte teşhisi bir türlü konamayan rahatsızlıklarıma yardımcı olabilir gibi düşünüyorum. Bundan sonra takipte kalacağım. Umarım gelecekte sizinle birlikte çalışabiliriz.