Doğu Ekspresi Bloggerları ve Libido

Doğu Ekspresi 4
Çoraplar da pek şekermiş

Malumunuz Doğu Ekspresi yoğun bir blogger ilgisine mazhar oldu. Öyle ki blogger olmayan normal Karslılar memleketlerine trenle gidememekten yakınır oldular. Toplum en kılcal başlığa kadar kutuplaştığı için Doğu Ekspresi bloggerları da muhafazakarlar tarafından antipatik, sekülerler tarafından da sempatik bulunuyor gibi görünmekte. Yine de bu akımdan duyulan rahatsızlık sadece kimlikle açıklanamayabilir. Bu konu Edith Jacobson’ın Kendilik ve Nesne Dünyası kitabını okurken aklıma düşüverdi, oradan alıntılayarak devam edeyim.


Oradan alıntılayarak devam edemedim çünkü önce bir iki kavramını açıklamazsam psikanalitik jargona hakim olmayanlar zorlanacaklar sanırım. Libido, yaygın kanının aksine cinsel istekten ibaret değildir. Cinsel istek libidonun tamamı değil, tezahürlerinden biridir. Libido en basit tabiriyle yaşamsal enerji demek. Enerji var ama bu enerji nereye dönecek? İşte bu enerji çeşitli nesnelere yatırılabilir, ki buna da libidinal yatırım denmekte. Kişinin bir şey için arzu duyması, heveslenmesi, hayalini kurması libidinal yatırımın tezahürlerindendir.  Bu arzu bir kişiyi elde etmek de, bir okula girebilmek de, bir yazıyı yazmak da olabilir. Nesne derken de dünyadaki kişi ve olguların zihinsel temsillerinden bahsediyoruz. Yazıya konu olan Doğu da, Ekspres de, Instagram’daki arkadaş da kişi için birer nesnedir. (Jacobson bunu vurgulamak için “canlı veya cansız nesneler” ifadesini kullanıyor). Herkes kendisini de kendi zihninde temsil ettiğine göre kendilik nesnesi de var o zaman.

Bir de yapısal kuram var. Ruhsal aygıtın en önce beliren parçası olan id libidinal enerjiyi barındırır. Barındırır ama taktik-maktik yok, bam bam bam diskuru ile çalışan bir tarafımızdır. Şimdi bu yazıyı yazmaya dair beni heveslendiren yapı id mesela. Heveslendirir ama id “döşe gitsin panpa, her türlü gideri olur” diye gazlayan kötü bir arkadaş gibidir bir yandan da. Bir de en son gelişen kısmımız olan süperego var, o da id’e karşı çalışır genelde. Genelde diyorum çünkü bu yazıyı yazma isteğime dair süperegom “yazma, daha çok oku, daha kapsamlı olsun, başlama…” diyebileceği gibi; “yaz, iyice tembelleştin, yazmadıkça okuyacağın da yok zaten” de diyebilir. “Komşular ne der”, “Aman Ali Rıza Bey, ağzımızın tadı kaçmasın” gibi ifadeler süperego ürünüdür. Bir de ben (ego) var, o da arabuluculuk görevi yapar. Hem nihai kararı verir, hem de “taktik-maktik” kısmını da oluşturur. Mesela şimdiye kadarki kavramları kendi dağarcığımdan yazarak hata yapma riskini üstlenir ama daha fazla yorulmamamı gözetmiş olur. Bir yandan da bu cümleyi yazıya eklememi akıl edip, tanımlardaki olası eksikliklere ilişkin okuyucuyu uyararak süperego baskısını hafifletmeyi de becerebilir. Bu arada tam da konusu açılmışken 1) “Egoları yüksek birisi” ifadesindeki gibi çoğul kullanımı anlamsızdır. 2) “Egosu güçlü” olmak gayet faydalı bir durumdur.


Şimdi Edith Jacobson’dan alıntılayalım (çeviriden kaynaklandığını düşündüğüm bir sorunla ilgili küçük müdahalelerde bulundum, parantezler ve üstü çizili müdahaleler bana aittir):

“Ne demek istediğimi, kitap yazmak gibi, yaratıcı ben işlevinin pratik bir örneği ile açıklayabilirim. İlk olarak, kitap yazma niyeti, normalde yazarın hakkında yazmak istediği konuya duyduğu merak ve ilgiden kaynaklanır. Bu konu, yazma planı eyleme dönüştürülünceye kadar libidinal, saldırgan ve yansız ruhsal enerjiyle yüklenmesi gereken nesnedir. Yazar kendi yeteneklerinin farkındalığıyla gerçekçi değerlendirmelerine ve yazma işlevinin sağlam ve yeterli yatırımına dayanan yeterli bir özgüvene sahip değilse, elbette ki yazma edimi hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir. Ben ideali ve hırslı fanteziler genel gücü olarak etkili bir harekete geçirici olsa da, yazma amacının temel itici gücü yetenekleri aşan büyüklenmeci fanteziler olduğu müddetçe yapıtı başarılı olamayacaktır. Yazmaya başlayında kitabına “aşık” olabilir. Kitap kendi yatırımını, kendini kendince ifade etmeyi temsil ettiği için bu “aşk” daha çok narsisistik tip bir aşktır. Ayrıca bu tür -düşünme ve yazma eylemi gibi- bir işlev kendini tatmin etmenin oldukça yüklenmiş ve tercih edilen bir formu da olabilir. Yapıtı yayımlandıktan sonra halk tarafından beğenilmesi, çok satması, kitaptan kazanılan para gibi doyumlar yazara verilen ek narsisistik ödüllerdir. Ancak kitabın asıl amacı yazarın seçtiği alana, ele aldığı malzemeye duyduğu hakiki ilgi, yaptığı keşifler veya geliştirmek istediği fikirler, kısaca “nesnel” bir ilgi değilse, bu tür yaratıcı bir ben etkinliğinde yer alan çeşitli narsisistik unsurların tümünün düşünme ve yazma işlevine müdahalede bulunması kaçınılmaz olacaktır. İlgisinin (bütünüyle) nesneye yönelik  olduğu olması (da), kendini unutmaya, hatta feda etmeye varacak derecede kendini kitaba adaması ile ifade bulacaktır.”

Meali: Yukarıda libidinal yatırım konusunu kısaca açıklamıştım. Jacobson bu yatırımın nesneye mi benliğe mi yatırılacağı konusunu tartışıyor. Ben bu yazıyı yazmayı arzu ediyorken yazı mı yoksa bu yazıyı (da) yazabilmiş olan kendimi mi daha çok arzu ediyorum? Arzu ettiğim daha çok yazı ise nesne libidosu, bu yazıyı yazabilmiş olan kendim ise ben libidosu (narsisistik libido) daha baskın demektir. Bunu net olarak formülize etmek mümkün değilse de bazı durumlarda nesne libidosu daha baskın olabilir. Örneğin bitki yetiştirmek ya da bir hayvana bakım vermek daha çok nesne libidosu ile ilgili edimler olabilirler. Aksine bir koşu yarışını kazanmayı arzulamak koşma ediminin kendisi değil yarışı kazanan kendini arzu etmeyle ilgili gibi, yani ben libidosu ile ilgili görünüyor. Yine de hayatın içindeki pek çok durum nesne ve ben libidoları arasında kompartımanlara ayrılmış değildir. Bir kişi hem adaletin kendisine duyduğu arzudan (adalet nesnesine yatırılmış libido), hem de ünvan sahibi olan kendisinden tatmin olmaktan (ben libidosu- narsisistik libido) avukat olmaktan memnun olabilir. Bu farklı libidolar farklı bireylerin farklı durumları için asla tam olarak ölçülmesi mümkün olmayan bir oran içerisinde barınacaklardır.

Ekran Resmi 2018-01-31 16.38.22

Konu pek çok farklı örnek üzerinden tartışılabilir. Kişinin dağcılığa duyduğu tutku dağ ve tırmanma edimi nesnelerine dönük bir libidinal yatırım mıdır, yoksa “o” dağa da tırmanmış olan kendine midir yatırımı? Nesne libidosu dağın tamamına dönük olabilecekken ben libidosu dağın geri kalanından daha çok zirvesine dönük bir ilgi oluşturabilir. Dağın pek çok yamacında tırmanılsa da zirveye çıkılmadığında tamamlanmış sayılamayan bir tırmanış ilgisi daha çok ben libidosu ile ilgili olabilir. Kişi bir kadını arzularken kadının kendisine mi yoksa kadını “elde etmiş” olan kendisine mi yatırılmış bir libido vardır? Kişinin çocuğuna dair heves ve beklentilerini de bu perspektiften ele alabiliriz. Bir çocuğa bakım veriyor, sevmeyi ve bir çocuk tarafından sevilmeyi deneyimliyor, gelişmesine tanıklık ediyor olmaya dönük bir nesne libidosu mu söz konusu, yoksa bir çocuğa ya da “o” çocuğa sahip olan kendisine dönük bir ben libidosu mu? Bene dönük narsisistik libido çocuğu kendi narsisistik uzantısı olarak görüp, çocuğun kendi ilgi ve becerilerini yeterince göz önünde bulundurmayan beklentiler, yani proje çocuk yetiştirme gayreti ile sonuçlanacaktır.

Ekran Resmi 2018-01-31 16.35.00

Bene dönmeyen libido kişinin edimleri içinde kaybolmasına, yaptığı iş ne kadar iyi olursa olsun kendisiyle gurur duymamasına neden olabilir. Aksine benden çıkıp nesneye yatırılamayan libido da her uğraşının adeta bir gösterinin parçasıymış gibi bir hal almasıyla sonuçlanabilir. Nesneye yatırılamayan libido o filmi seyretmeyi değil, o filmi seyretmiş olan kendisini arzulama hali gibidir. Filmin yeni oldukça daha “makbul” olması da buradan kaynaklanıyor olabilir. Daha eski bir film daha fazla sayıda insan tarafından seyredilmiş olduğu için kişiyi diğerlerinden ayrıştırmaz ve ben libidosunu bir gişe filmi gibi tatmin etmez. Burada libidinal yatırım filme değil henüz pek az kişi tarafından seyredilmiş olan, “televizyona düşmemiş” o filmi seyredebilmiş olan kendisinedir. Bu doğrultuda “O grup hiç tanınmıyorken ben dinlerdim, sonradan bozdular” da benzer şekilde narsisistik libidonun ifadelerinden olabilir. “O mezeyi esas şurada yiyeceksin” ifadesi de mezeye ya da keyifli bir edimi paylaşmak istediği arkadaşlarına değil, o mezeyi bilen kendine dönük bir narsisistik libidinal ifade gibi duruyor. “Ne, Balat’daki o salaş meyhaneye hiç gitmedin mi? Aaaa! O zaman sen şimdiye kadar topik yememişsin. Seni bir gün götüreyim de topik neymiş gör” demek, salaş meyhaneyi bilme deneyimi ile seçkinleşen bir kendilik sunumu olabilir.

Yukarıdaki örneklerin size ne hissettirdiğini hatırlamaya çalışın lütfen. Tahminim şu ki diğerlerinin edimlerinin ve bunları ifade edişlerinin arkasında nesne libidosu gördüğünde takdir etmeye, ben libidosu gördüğünde ise rahatsız olmaya dair bir eğilim olacaktır. Yukarıda bahsettiğim “egoları güçlü” yergisi de tam da bu narsisistik libidodan duyulan rahatsızlığı ifade etmeye çalışıyor gibi. Yine de örneklerin bir kısmından anlayacağınız üzere işin bir katmanı daha var: “Nesne libidosu olarak prezente edilen ben libidosu”. “Kitaplarım olmadan yaşayamam” ifadesinin, kitaba ilişkin çok güçlü bir nesne libidosu mu, nesne libidosu olarak prezente edilen ama aslında kitap kurdu olarak seçkinleşen kendine dönük bir ben libidosu mu olduğunun ayırt etmesi güç olabilir. Bir insandan da, kitaplarına onlar olmaksızın yaşayamayacağı kadar yoğun bir sevgi hissettiği için hoşlanmıyor olmanın da açıklanması güç olabilir. Sonuç olarak bu rahatsızlık duygusunun nesnesini bulması mümkün olmadığında (o kişinin neyinden hazzetmediğinizi veya o şeyinden neden hazzetmediğinizi bilemediğinizde) bu rahatsızlığın tahammülü daha güç olabilir. Aşırı pahalı ve seçkin restoranlarından başkasına dönüp bakmayan -kamufle edilmeyen bir narsisistik libido ifadesi olan- birinden hazzetmemek daha kolaydır. Balat’taki salaş meyhaneyi biliyor olduğu için kendinden pek memnun olan birinden hazzetmemek ise narsisistik libidinal yatırım, nesne yatırımı (meze, arkadaşlarıyla lezzet paylaşmak) şeklinde kamufle olduğundan ifade bulması daha güç bir rahatsızlığı sebep olacaktır.

Doğu Ekspresi 1
Yine çorap

Bu noktada tekrar bloggerlara dönebiliriz sanırım. Nasıl döneceğimi de çıkarsadınız sanırım. Bu bloggerların libidinal yatırımı doğuya ya da eksprese mi, yoksa bu yolculuğu yapan kendilerine yatırılmış bir narsisistik libido mu bu? Elbette genel geçer bir yanıt vermek mümkün değil. Yine de doguekspresikars instagram hesabından aldığım görsellerden bu yolculukların tektip biçimde estesize edildiğini görebiliriz. O çorapları olmayanlar bileti olsa da trene alınmıyor gibi adeta. Kaldı ki Jacobson’ın pasajının devamını da hatırlayalım:

“Kişisel nesne ilişkilerini toplumsal ve kültürel uğraşlarla karşılaştırdığımızda, toplumsal ve kültürel ben etkinliklerinin daha az “nesne-libidinal” olduğunu iki nedenle kabul etmek zorundayız: Birincisi bunlar daha “bağımsız”dır, yani bunlara daha çok dürtü yatırımı yapılmıştır; ikincisi, bireye olgun sevgi ilişkilerinin normalde sağladığından daha fazla narsisistik doyum sağlar.”

Jacobson bu pasajı sosyal medya henüz ortada yokken yazmıştı. Sosyal medyanın diğer toplumsal ve kültürel uğraşılara göre daha da az nesne libidinal olduğunu varsaymak için yeterince nedenimiz var gibi görünüyor.

Doğu Ekspresi 3
Çorap, dergi, meyve kompozisyonu

Nesne libidosu görünümlü ben libidosu instagram bloggerları tarafından sergilendiği için daha çok muhafazakarların antipatisini kazanmış olabilir. Bu durumun ayna imajı da var aslında. Namazda, hacda, umrede, mezarlıkta selfie çeken muhafazakarlar da seküler kesimin yoğun antipatisini tam da benzer gerekçelerle kazanıyor gibi. Özetle bu durum zaten bir rahatsızlık uyandırıyor ama karşıt kimliktekilere tepki daha kolay geliştiriliyor gibi.

Şehit Cenaze İmam Selfie

Daha önce izniyle başka bir yazım için @zbdgb‘nin bir tweetini kullanmıştım, burada da hatırlatmak isterim. Nesne yatırımıymış gibi prezente edilen libidinal yatırımı sanatçı benden önce sezinlemiş ve benim kadar laf kalabalığı yapmadan anlatabilmiştir.

Mutluluk güzellemesi

8 comments

  1. tüm bunlar hala yerlesik düzene geçme çabalarımız bu çalkantı bir süre daha devam edecek egitim seviyemiz 6. sınıf seviyesini hızla geçmemize bagli olarak

  2. Doğu ekspresiyle ilgili ilginç bi durum da bu tren malum eski ve nostaljik bir tren ve de ucuz. Oyüzden kırsal kesimin daha fazla tercih ettiği bir ulaşım aracı,öyle ki bu trene çuvallarla erzaklarla binen köylüler olur :)) askerler de çok kullanırlar, şimdi kentlinin de tercihi oldu sosyete kahvaltılar hazırlayıp şarap içiyolar, trenin sosyolojisi değişti anlayacağınız :))

  3. hocam konuyla direk ilgisi olmasa da dolaylı yolda ilgisi olan bir soru sormak istiyorum. id, ego, süperego bir tezdir dersek bu teze karşı yapılmış güçlü bir antitez var mı yada yanlış olabileceğine ilişkin güçlü tespitler varmı bir de varsa kaynakları yazabilirmisiniz şimdiden teşekkürler

Bir Cevap Yazın