Sağlıkta Şiddet*

– Sağlık alanında şiddet ve ölümle sonuçlanan şiddet olayları neden giderek artıyor?

Bu konuda atlanılmaması gereken en önemli unsurun durumun sağlık alanına özgü olmadığı sanırım. Prototipi Kurtlar Vadisi olan dizilerle şiddet kültürü giderek köklendi. Halen bu dizilerde gerek kadına gerek sağlık çalışanlarına şiddeti barındıran temalar işleniyor. Ayrıca ölümle sonuçlanan şiddet ülkenin her alanında artıyor ne yazık ki. Terör saldırılarının tırmanması, Sur’da savaşın bizzat sivillerin yaşam alanının içine taşınması, kadına yönelik şiddetin tırmanması, iş cinayetlerindeki korkunç artış gibi pek çok ayrı boyutuyla ölüm ve şiddetin yoğunlaştığı bir dönemdeyiz.

Ancak sağlık alanına ayrı bir parantez açılması gerekebilir. Şiddetin sağlık alanına özgü boyutunda iki unsurun öne çıktığını düşünüyorum. Birincisi sağlıkta performans sistemi hasta ile hekim arasındaki eşsiz ilişkiyi deforme etmiştir, adını koyalım. Bir insanın hasta olası, bedeninde bazı duyumsamalarla bu şikâyetini dile getirmesi (“Yan taraflarım ağrıyor”), bu duyumsamaların anlamlandırılarak kişiye geri sunulması (“Böbreğinizde taş var”) aslında anne-çocuk ilişkisini andırır. Çocuk duyumsamalara sahip ama bunu -başta kendisine- ifade edebilecek sözlükten yoksun olduğu dönemde, ancak annesi dolayımıyla yaşadıklarını anlamlandırabilecektir. O yüzden hasta-hekim ilişkisi hastanın infantil pozisyonda kendisini emanet etmesiyle sürdürülebilen bir ilişki biçimi. Performans sisteminin ise hastanın bu pozisyondaki güvenini sarsmaması mümkün değildi. Hastalar hekimleriyle kurdukları ilişkide o arketipal konfor yerine performans geliri nedeniyle kötüye kullanılıp kullanılmadıklarının tereddütünü hissedeceklerdi artık. Evet, performans sisteminde hastaya daha güler yüzlü davranılıyor muhtemelen, yine de hastanın öncelikli ihtiyacının güler yüzden ziyade kendisini güvende hissetmek olduğunu bir kez daha gördük.

İkinci önemli unsur ise günlük siyasette kurulan “elitten intikam alma” diskurunda hekimlerin intikam alınacak elit olarak sunulması oldu. Aslında bu elit imgesini karşılayan hemen her unsura yönelik bir değersizleştirme kültürü oluştu bile. Miting alanlarında hekimler yuhalatıldı. Şehirliler, sekülerler, sanatçılar, bürokratlar ve genel olarak eğitimliler neredeyse sistematik bir değersizleştirilme, ötekileştirilme ve şeytanlaştırılma propagandasına maruz bırakıldı. Değersizleştirilmeme parantezi ise “yerli ve milli” sıfatıyla karşılandı. Sanatçı, akademisyen, hekim ya da sermayedar yerli ve milli olursa makbul olacaktı artık. Üniversitelere, kamu kuruluşlarına ve hatta TÜBİTAK’a liyakat açısından tartışmalı atamaların yapılması da bu bölme mekanizması sayesinde kabul görebildi. Bu bölme makbul olanı çok kıymetli, makbul olmayanı ise tamamen kötücül bir pozisyona konumlandırarak şiddet eğilimini arttırdı.

– Siyasi iktidarın son yıllardaki ana propaganda malzemelerinden birini “sağlık hizmetlerinden vatandaşların duyduğu memnuniyet” iddiası oluşturdu. Memnuniyet artıyorsa, şiddetin azalması gerekmez mi? Buradaki tezata ilişkin neler söylersiniz?

Vatandaşların sağlık hizmetlerine duyduğu memnuniyetten çok memnuniyeti ve memnuniyetsizliği neye atfettiğine odaklanmak iyi fikir olabilir. Kamuoyu oluşturmada medya organları elbette oldukça etkin. Başta medya organları vasıtasıyla ülkede yaşanılan sistematik problemlerin siyasi sorumluluğunu kamufle etmek amacıyla günah keçisi propagandası yürütülüyor. Trajik tren kazasının günah keçisi kondüktör, hayat pahalılığının günah keçisi semtteki pazarcı, sağlık sistemindeki sorunların günah keçisi ise ya somurtkan ya da ihmalkâr doktor olunca öfke siyasi sorumlulara değil, günah keçilerine yöneliyor. Memnuniyetin ise siyasete atfedilmesinde beis görülmediğini söylemeye gerek yok sanırım.

– Neler yapılmalı sağlıkta şiddetin önlenmesi için?

Önce niyet edilmeli. Siyasi aktörlerin samimi niyeti olmadan sağlıkta şiddetin dizginlenebileceğini düşünmüyorum çünkü yukarıda belirttiğim gibi sağlıkta şiddetin başlıca sorumlusunun siyaset olduğunu düşünüyorum. Niyetlendikten sonra performans sistemi derhal terk edilmeli. Sağlık çalışanlarına ilişkin söylemlerde, artık dezavantajlı gruplara benzer biçimde titizlik gösterilmeli. Art niyetsiz biçimde, torba şeklinde değil, sadece sağlık çalışanlarına şiddete yönelik yasa çıkarılmalı.
Hastanelerde güvenlik önlemlerinin arttırılması tam anlamıyla çözüm oluşturmayacaktır ve öncelenmemesi gereken bir talep olmalıdır. Şiddeti doğuran bağlamı hedef almak, şiddetin oluşmasını güvenlik önlemleriyle engellemeye göre yapısal bir çözüm vaat edebilir.

– Eklemek istedikleriniz var mı?

Hekimlerin elit olarak lanse edilmesinin ötekileştirme ve şiddeti tırmandıran bir unsur olduğundan bahsetmiştim. Bu doğrultuda hekimlerin 6 yıl üniversite okudukları, ömürlerinin okumakla geçtiği gibi gerekçelerle sağlıkta şiddetin eleştirilmesini oldukça sağlıksız buluyorum. Öncelikle elit imgesini kuvvetlendirerek amacına ters etki göstermesi gayet muhtemel. Belki daha da önemlisi, sadece hekimlerin değil tüm sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti hedef almanın daha ilkeli olduğunu ve bir insanın maruz kaldığı şiddetin meşruiyetinin tahsil süresiyle alakalı olmadığını düşünüyorum.


Son olarak ülkemizi kuşatan şiddet sarmalına topyekün cephe almadan, salt hekimler olarak şiddetle baş edebileceğimizi düşünmüyorum. Bu konuda şiddete karşı olanların sanıldığından daha kalabalık olduğunu, ancak bir araya gelerek kendi kalabalığından güç alınabileceğini ve bu minvalde tüm meslektaşlara tabip odalarına daha sık uğramalarını hatırlatmak isterim.

*Türk Tabipler Birliği yayın organı Tıp Dünyası Dergisi, Kasım Aralık 2018 sayısında yayınlanmıştır.

Bir Cevap Yazın