Yeme Bozuklukları ile kabaca Anoreksi ve Bulimia’yı anlıyoruz. İkisi de kişinin fazla kilosunun olduğu ile ilgili yersiz ve değiştirilemeyen endişelerle karakterizedir, Anoreksikler bu nedenle beslenmeyi reddederler, Bulimikler ise beslendikten sonra derin bir pişmanlık duyarak kusma ya da ishal yapıcı ilaçlar alma yoluyla beslenmeyle kilo almayı engellemeye çalışırlar. Bulimia ve Anoreksi aynı kişilerde hayatlarının değişik dönemlerinde ortaya çıkabilir.
Evet, konunun birinci ayağı beden algısı. Beden algısında bozulma derken “Biraz zayıflasam iyi olacak” şeklindeki yaygın düşünceden bahsetmiyorum. Anoreksik bireyler 30’lu kilolara düşüp, kelimenin tam anlaıyla bir deri bir kemik kalmalarına karşın, kemiklerin üzerindeki derilerini iki parmakları ile sıkıştırarak “Kilo vermem gerek” şeklinde düşünebiliyorlar. Bu boyutuyla Anoreksi hayatı tahdit eden ciddi bir hastalıktır. Zaman zaman yoğun bakım ihtiyacı gösterebilir. Beden algısındaki bozulma şiddeti nedeniyle neredeyse muhakeme bozukluğu kapsamına alınabilir.
Önemli bir soru şu: Beden algısında muhakeme bozukluğu sınırına götürecek denli bir bozulma sadece çağımızın güzellik algısının değişmesi ile açıklanabilir mi? Bence hayır. Moda ve popüler figürlerin bedenleri Anoreksi için yatkınlığı arttırabilir ama ibu duruma insanların yaşamlarını riske atmalarına neden olabilecek düzeyde neden olamaz. Burada Anoreksi’nin diğer özelliklerine de bakmayı teklif edeceğim: Anoreksik kadınlar (ve aslında çoğunlukla genç kızlar) metabolik nedenlerle adetten kesilirler. Meme ve kalça dokusundaki yağlar erir. Bu durum kişinin erişkin olarak sekonder cinsel karakterler dediğimiz özelliklerin yitmesi anlamına gelir. Sadece bununla kalmaz, bu kişlerin kiloları aileleri tarafından sıkıca takip edilir, anneler elinde kaşıkla bu kişileri beslemeye çalışırlar. Bazen ileri derecede halsiz kalabildiklerinden altları bezlenebilir. Son derece hafiflemiş olduklarından da kucakta kolaylıkla taşınabilirler…
Gözünüzün önünde bir bebek canlanmış olsa gerek. Evet, bir bakıma bebekliğe gerileme ve özellikle de anne ile kurulan bakım alma-verme ilişkisini tekrar tesis etme halidir Anoreksi. Elbette bireylerin bunu kasıtlı ve bilinçli olarak yapmadıklarını biliyoruz ama Anoreksi’de Bağlanma Kuramı son derece açıklayıcı görünmektedir. Bağlanma kuramına göre 3 yaşına kadar bize bakım verenlerle kurduğumuz ilişki, daha sonrasında diğer bütün yakın ilişkilerimiz için prototip görevi görecektir. Bazı hallerde de bu prototip o kadar sıkıntı verici olabiliyor ki, adeta geri dönüp tekrar inşa etme ihtiyacı olabiliyor işte.
Büyümek otonomi kazanmak ve diğerlerine gereksinimin oldukça azalması demek. Erken çocukluk döneminde karşılanmayan gereksinimler bu çocuğun erişkinliğe geçişine ilişkin ruhsal bir direnç kaynağı olabiliyor. Bu ruhsal direnç adeta bedenin büyümesini engellemeye çalışıyor gibi Anoreksi’de. “Ben halen küçüğüm ve ilgilenmezseniz hayatta kalamayacağım” cümlesinin beden üzerinden kuruluşudur Anoreksi. Ne yazık ki ruhsal bir ihtiyacı beden üzerinden karşılama hayatı tehdit edecek düzeyde zorlayabiliyor bedeni.
Diğeri ile olan ilişkideki gereksinimleri ruhsal düzlemden dillendiremeyince beden dile geliverir bazen. Bunun da korkutucu bedelleri olabiliyor işte.