Tam 1 yıl önce Gezi ile ilgili referandum olasılığına ilişkin yazmış olduğum bir Facebook paylaşımıdır bu. Gezi sürecinin tarihçesine ve duygusuna yeniden bakmak için iyi bir fırsat olabilir diye düşündüm. Elbette 1 yıl sonra Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesine denk gelmiş olması da ayrı bir tesadüf. Buyrunuz:
Referandum mu dediniz bayım? Hayır almayayım. Ne kadar kalabalık olduğunuzu görmeme bir kere daha gerek yok. Evet, evinde zorla tutulanlar meydanlara gelseydi, asfalta kazırlardı bizi, şimdide sandığa gömebilirler. Haklılığınızı kalabalık olmanıza dayandırmanızı dinlemeye bir kere daha tahammül edemeyeceğim.
Ne kadar güçlü olduğunuzu da hatırlatmanıza gerek yok. Vapurlarınız, otobüsleriniz, belediyeleriniz, suyunuz, gazınız, TOMA’nız, polisin körükleyip durduğunuz hiddeti bitecek gibi değil, belli. Hatırlatmanıza gerek yok.
Avukatları göz altına aldınız, ne kadar müşfiksiniz ki hemen serbest bıraktınız. Oysa hepimiz biliyoruz ki hınca hınç dolu olan zindanlarınızın on katını yapacak kadar kumunuz, çimentonuz, iş makineniz var. Doktorlara karşı ise pek bir naziksiniz, göz altına almadan önce soruyorsunuz, niye tıbbi destek oldunuz halka diye. Avukatları sormadan göz altına aldığınızdan mütevellit, sağlık çalışanları kendini torpilli hissetmenin mahcubiyeti içerisindeler, bilesiniz.
Ne kadar kalender meşrepsiniz protestolara. Gerçek mermi kullanmadınız hiç. Evet, bir istisna gerçeği bozmaz elbette. İnsanlara nişan alarak yağdırdığınız gaz bombaları gerçek mermi olsaydı, gözü çıkan 10 genç bugün ölmüş olacaklardı, değil mi. Size minnettarız. Gözü çıkanlar, çocukları olursa isimlerinizi koymak için yavrularınıza, rızalarınızı bekliyorlar. Plastik mermi zaten şaka amaçlı, okuldaki tüftüf gibi. Beşiktaş’tan atıldığında Üsküdar’ı boğan biber gazı ise ortaokuldaki osuruklu şaka oyuncağı adeta. İsteseniz tanklarınız, toplarınız, ve uçaklarınızla bomba olup yağardınız üzerimize, minnettarız. Roboski dedikleri yeri Uludere diye biliyorsunuz ya, oradaki gibi işte. O zaman ikinci Çanakkale zaferinin yazıldığını ikna etmeye çalıştığınız Komiser Mustafa Sarı da dahil 5 kişi değil, binlercemiz ölecekti. Merhametinize duacıyız. 5 ölü nedir ki üçer üçer çoğalırsak hızlıca unuturuz bu tatsızlığı.
İsteseniz interneti keserdiniz. Gerçi bu canımızı korumak için barikata katılan 5-6 belediye otobüsüne göre çok daha fazla bozardı imajımızı. Olsun, isteseniz keserdiniz ve boğulanlar, dövülenler, yerlerde sürüklenenlerden kimse haberi olmazdı, kesmediniz. Hem imajımız neymiş, laf eden olursa cevabı hazır sizde: Ben hesabı sadece milletime veririm!
İsteseniz Taksim meydanının elektriğini kesip orada olanların hiçbirinin görülmemesine gayret ederdiniz. Sadece iki gece yaptınız bunu oysa ki, teşekkür ederiz. İsteseniz orada olanlar hiç duyulmasın diye bütün gazeteleri aynı haberle çıkarırdınız, onu da sadece bir kere yaptınız.
Bütün sabrınız, hoşgörünüz ve merhametinizle, hiç onaylamamanıza karşın, günlerdir Taksim Meydanında özgürce bağırmamıza, ulu orta sevişmemize, yerlere sıçmamıza, birbirimize işememize, başortülülere saldırmamıza, esnafı haraca kesmemize ve kim bilir daha nelere tahammül ettiniz. Biz sizlere layık değiliz ve bu yüce gönüllüğünüz karşısında ezildiğimizi bilin isterim.
Evet, biz sık sık eziliyoruz, dediğim gibi sizlere layık değiliz. Sizler dik durursunuz, taviz vermezsiniz, yumuşamazsınız, irisiniz, dirisiniz maşşallah. Biz böyle yumuşak, şımarık tıfıl şeyleriz. Zaten -çok afedersiniz- bazılarımız eşcinsel ve bunu saklamıyorlar. Biz dik durmak nerede, sulu gözlü mıymıntılarız aslında. 18 gündür paranın girmediği ve bütün işlerin gönüllü yürütüldüğü bir meydanı görünce böyle avel avel kalırız, gözlerimiz doluverir hemen. Başımız sıkışınca analarımızı çağırırız. Kıçımız sıkışınca polisleri anlamaya çalışırız, onlarla konuşuruz. Acaba son 2 haftada 6 polis neden intihar etti diye üzülürüz. Keşke polis anneleri de gelseydi meydana, sarılıp ağlayıp zehirlerimizi akıtsaydık deriz. Bunu düşününce bile gözlerimiz dolar.
Biz kadınlara da söz geçiremeyiz. TOMAnın önünde duruyor bizim kadınlar! Hepimizi hayrete ve hayranlığa düşürebilme kudretinden başka silahları olmadan hem de. Adam olsak, otur oturduğun yerde deriz, ama nerede bizde o adamlık… O değil de, küfür bile edemeyiz biliyor musunuz. Azıcık biliyorduk, ona da cinsiyetçi olmayan küfür atölyesi kurdular, küfürün de tadını kaçırdık.
Her neyse, ne kadar kudretli, haşmetli, iri, diri olduğunuz zaten hepimizin malumu. Bizlerden kalabalıksınız da. O zaman haklısınız, zira en kalabalık en haklıdır. Haklılığınızı sandıklarla, zarflarla, seçim görevlileriyle kanıtlamaya hiç gerek yok. Şimdiye kadar TOMAnızla, valinizle, yazarınızla, gazetecinizle, Anadolu Ajansınızla, penguen belgeselinizle, polisinizle, metronuzla, 100 liranızla, yüzde ellinizle, belediye başkanınızla, kanaat önderinizle kanıtladınız zaten haklılığınızı.
Referandum lütfunuzu kabul edemeyeceğim bayım, iyiden iyiye şımartıyorsunuz bizi. Başka bir ricada bulunabilirim belki. Bari merhametinizi sadece bana gösterin. Meydanlardaki gençler sizin zulüm gördüğünüz o dönemde henüz kreşteydiler.
Merhametinize talibim, referandumla sizinle sidik yarıştırmaya değil.
14.06.2013
Evet, Cumhurbaşkanlığı seçiminde sidik mi yarıştıracağız yoksa Gezi’deki gibi yine güzel yenilmek için mi yola çıkacağız? Tartışmamız gereken en ciddi soru bu.