Minnet İllüzyonu*

CSJlABkXAAALL4h

Kötü muameleye nasıl razı geliriz? Seçimler yaklaştıkça zihnimi daha da kurcalayan bu sorunun izini farklı kötü muamele örnekleri üzerinden takip etmeyi önereceğim.

En dramatik başlıklardan biriyle başlayalım: Çocuk cinsel istismarı. Bunu nasıl engelleyebileceklerini dert edinen bir takım bilim insanları oldukça akıllıca bir iş yapmışlar: Cezaevi ya da rehabilitasyon programlarındaki cinsel saldırganlara ulaşıp istismarı nasıl yaptıklarını sormuşlar ve şu sonuca varmışlar: Çocuklara yaklaşmanın en yaygın yolu bakım verme (çocuk bakıcılığı gibi), istismara başlarken rüşvet olarak bazı hediyeler verilmekte, ya rüşvetle ya da tehdit ile çocukların istismara uyum sağlaması sağlanmaktaymış. Üstelik cinsel saldırganların yarısı herhangi bir pişmanlık hissetmediklerini dile getirmişler. 1

Rüşvet ya da tehdit. Çocuk, erişkin ya da topluluk; Birini kötü muameleye razı etmenin temel yolları bu ikisi gibi duruyor. Aslında başarılı istismarcının alameti farikası kurbanının kendisine minnetkar hissetmesidir. Sanki olan biten istismar değil istismarcının kurbanına lütfudur.

Köpek Dişi (Kynodontas) tam da bu konuya denk gelen güzel bir filmdi. Çocuklarının evden çıkmalarına izin vermeyen, bu nedenle cinsel ihtiyaçlarını bile kendi aralarında karşılamalarını teşvik eden ebeveynlerin kurduğu bir aileyi anlatır film. Köpek dişi düşünce evden ayrılabilecektir çocuklar. Daha öncesinde evden ayrılmak çok tehlikelidir çünkü dünya tehlikelerle doludur. Bu tehlikeyi cisimleştirmek için baba arada bir eve üstü başı yırtılmış vaziyette gelir ve dışarıdaki canavarsı köpeklerden kedilerden bahseder. Baba kendini tehlikeye atarak evden çıkmakta ve bu yolla çocuklarının evde güven içinde yaşamalarını sağlamaktadır. Bu psikotik tabloda çocukların babalarına hissedecekleri minnet babadan değil, dışarıdan (olduğu öne sürülen) tehditten korunmuş olmaya yönelikti.

CdLXW0mWEAAYooU

Bu filmdeki kadar psikotik düzeyde olmasa da hayatın içinde daha sık karşılaştığımız pek çok durumda tehdidin istismarcıdan değil dışarıdan olduğuna ilişkin söylemi satın almaya meyilliyizdir. Değnekçi “arabanı çizerim” dediğinde boyun eğmek gurur incitici olabilir ve çatışmaya meyil yaratabilir. Oysa “arabanı çizerler” hem söyleyenin hem de dinleyenin inanmadığı bir yalan olsa bile işleri kısmen kolaylaştırır. Koskoca İtalyan mafyasının haracını “koruma ücreti” olarak toplarken bir bildiği vardır, değil mi?

Başbakanın beyaz toros tehdidini duyduğumda ilk aklıma gelen meşhur şarkıcının meşhur “Seni p.zvnklerin elinden aldım” çıkışı olmuştu. Defalarca kadınlara saygısının sonsuz olduğunu öne süren bu şarkıcının kadınlarla ilişkisindeki eşitlikçilik karnesinin pek iç açıcı durumda olduğunu söyleyemeyiz. Hal böyle iken bir kadının bu minnet illüzyonundan çıkıp kendisine itiraz etmesine tahammül edememişti.

davutoglu_biz_gidersek_beyaz_toroslar_dolasacak_h20786

Beyaz Toros’lardan ne ölçüde kurtulduğumuzun tartışması bir yana, bu minnet illüzyonunun arkasındaki tehdide boyun mu eğeceğiz, yoksa “kandıramazsın beni” mi diyeceğiz? Bir başbakanın görevi kendi “indirilirse” olabilecek felaketlere ilişkin yurttaşları tehdit etmek midir, yoksa iktidarda kim olursa olsun Beyaz Torosların garajlarından hiç çıkmayacağının temin edildiği bir ülke kurmak mıdır?

Tehdidin istismarcıya değil dış dünyaya ilişkin olduğunun propagandası sadece kurbanın minnet illüzyonuna kapılıp istismarın devamına razı olmasını sağlamak içindir.

Beyaz Toros sensin, kandıramazsın beni.

 

Kaynak:

1. Elliott M, Browne K, Kilcoyne J. Child sexual abuse prevention: what offenders tell us. Child Abuse Negl. 1995 May;19(5):579-94.

  • Birgün Gazetesi’nde 25 Ekim 2015 tarihinde yayınlanmıştı

2 comments

  1. İlker Bey merhaba bloğunuzu keyifle ve merakla takip ediyorum, bloğunuzla tanışmam Minnet İllüzyonu isimli yazınızla oldu. Yorgos Lanthimos hayranıyım ve “Dogtooth” filmini izledikten sonra nette filmle ilgili analizleri okurken yazınıza rast geldim, seçtiğiniz başlık ve bunu anlatmak için seçtiğiniz filmin tabiri caizse nokta atışı olduğunu geçirdim içimden. Minnet duygusunu özgürlüğün önündeki en büyük ‘ayakbağı ‘ olarak tanımlardım yıllardır, çok gerekli görülen ama benim fazlasıyla sinsi ve tehlikeli bulduğum bir duygu çünkü arınmaya çalıştıkça yerini suçluluk duygusu alıyor ki katlanılması çok zor. Sıklıkla özgürleşmek için iyi bir aileye mi yoksa kötü bir aileye mi sahip olmak daha dezavantajlı olurdu diye düşündüğüm zamanlar oluyordu ama kullandığınız illüzyon kelimesi sorumu cevapladı en kötüsü galiba iyi gibi görünüp kötü etki bırakan davranışları fazlasıyla yapan aileler. Bloğunuzun ismine ve içeriklerine baktığımda filmlere sıklıkla yer verdiğinizi gördüm. Bağlanma ve Sıcaklık isimli yazınızda da seçtiğiniz filmin çok yerinde olduğunu geçirdim içimden bir okuyucu olarak. Ben de uzun zamandır Yorgos Lanthimos hayranı olarak sizin yönetmenin son filmi ‘Kutsal Geyiğin Ölümü’nü belki bağlanma kuramları üzerinden yorumlayabileceğinizi hayal ettim ya da yine aynı yönetmenin The Lobster filmini ve Black Mirror isimli dizinin 4. sezon ve 4.bölümündeki distopik evrenlerden ilişkiler üzerine bir analiz yapabileceğinizi hayal ettim. Bu filmlerin birçok analizini okudum ama psikanaliz bağlamında özellikle sizin söyleyeceklerinizi okumayı çok isterim. Böyle bir platform sunduğunuz için teşekkürler. İyi çalışmalar dilerim.

Bir Cevap Yazın