Duyarlılık, Duyarcılık ve Diğer Şeyler

Başlığı okuyunca bir kısmınız “Duyarcılık da ne ola ki?” dedi muhtemelen, başka bir kısmınız için ise oldukça tanıdık bir sözcük. Duyarlılığın rahatsız edici ve genellikle samimiyetsiz bulunan bir ifade biçimini tanımlanıyor bu sözcükle. Biz bu yazı için öncelikle duyarlılığı anlamaya çalışalım, sonra duyarcılık kısmı daha kolay olacak sanki.

Duyarlılık enteresan biçimde Türk Dil Kurumu tarafından bile hakkıyla açıklanamamış bir kavram ne yazık ki. Duyarlılık sosyal boyutuyla, sadece bazı tutum, söylem ve davranışlardan rahatsızlık duyma anlamına gelmemekte. Bu tutum, söylem ve davranışlara konu olan özne kendisi olmadığı halde de bu rahatsızlığın hissedilmesi tanımlanıyor bu sözcükle. Örneğin sokakta sözlü tacize uğramaktan rahatsız olan bir kadın bu duruma ilişkin “Ben beyim olmadan sokağa çıkmıyorum, demek ki yalnız gezen kadınlar taciz edilmeyi hak ediyor” açıklamasında bulunsa, bu meseleye duyarlı olduğunu öne süremeyiz sanırım. Dolayısıyla duyarlılık bir konuya ilişkin rahatsızlık duymanın yanı sıra farkındalık ve özgecilik gibi başka unsurları da barındırıyor.

Ekran Resmi 2018-11-12 15.28.24
Twitter’da mevzu karışmış

Bir insan neden duyarlılık gösterir? Elbette insan olduğu için. İnsan pek çok diğer prososyal canlı gibi diğerinin duygusunu hissetmeye meyillidir. Hatta, bu duyguyu hissetme meselesinin öyle “Hadi empati yapalım” cümlesindeki gibi istemli bir gayret sonucunda gerçekleşmediği, bilakis empatiyi ketlemek için istemli ya da istemsiz bir gayret gösterildiği kanaatindeyim. Empatinin yükü çok ağır geldiği için haber izlemeyi bırakan çok kişi vardı zamanında. Neyse ki şimdiki haberler empati yapmayı gerektirecek içerik barındırmıyor. Basın alanındaki ardışık el değiştirmeler ile halkımız empati yükünden biraz daha kurtuldu.

Yine de bazı kişilerin duyarlılıkları başka bazılarına aşırı gelebiliyor. Bu noktada türe içkin empatik mekanizmalar yerine bireysel psikolojik değişkenler üzerine düşünmeye başlayabiliriz. Kuşkusuz, duyarlılık bir grup savunma mekanizmasının sonucu olarak tezahür edebilir. Bunların ilk akla geleni “Yüceltme” (sublimasyon) olacaktır. Yüceltmenin klasik örneklerinden biri çöpçatanlık olacaktır. Kendi romantik-cinsel dürtülerini baskılamak zorunda olan birey, başkalarına bu konuda yardımcı olarak bu dürtülerin baskısından bir şekilde kurtulabilir. (Kamu Spotu: Elbette savunma mekanizmaları bilinçdışında işlev görür, kişi farkında değildir. Ve elbette her çöpçatanlık, her koşulda sublimasyona işaret etmek zorunda değildir). Bir babanın oğlu için “Genç değil mi, gezsin bakalım” demesi de kendi hayatındaki kuşatılmışlık hissine iyi gelebilir. Bu mekanizmaya yüceltme denmesinin nedeni kişinin kendi dürtülerinin baskısından kurtulmasının yanı sıra kendi ve başkalarının hayatına olumlu katkılar da sunabilmesidir. Kendisi için karşılayamadığı o ihtiyacı başkası için karşılama hali bazen toplumsal bir meseleye duyarlılık olarak da tezahür edebilir. Kendisi en korunaksız olduğu dönemde, yani çocukluğunda korunamamıştır ve şimdi kendini korunaksız canlıları (çocuk, hayvan, engelliler vs) korumaya adamıştır. Elbette bu durumlarda yüceltmeye yardımcı olan kuvvetli bir özdeşim de mevcuttur. O korunması gereken canlıyla öyle kuvvetli bir özdeşim gerçekleşir ki, kişi bu canlıları kendisi saldırıya uğramışcasına (hatta adını koyalım, ondan da şiddetli biçimde) koruma ihtiyacı hisseder.

Bahse değer diğer bir savunma mekanizması ise karşıt tepki kurma (reaksiyon formasyon). Bu enteresan bir mekanizmadır. Kişinin kapıldığı duygu kendisi için kabul edilebilir değilse (öfke, kibir vs), bu duyguyu tam tersine çevirerek baş etmeye çalışır. Böylelikle reaksiyon formasyon kibarlıkları görülür. Bir espriden sonra defalarca (“kırılmadınız değil mi, acaba hadsizlik mi ettim, kırdıysam gerçekten özür dilerim, ben komiklik ols…“) özür dilemek bazen espri yapılan kişiyi itin münasebetsiz yerlerine sokma arzusu nedeniyledir. (Kamu Spotu: Her nezaket karşıt tepki değildir). Benzer şekilde konusuna çok hakim birisinin tevazusu da bazen karşıt tepki kurulmuş bir kibir olabilir. Neyse, bastırmakta zorlandığı agresif dürtüleri agresif fiilleri kötüleyerek yönetme haline karşıt tepki duyarlılığı diyebiliriz sanırım.

Ekran Resmi 2018-11-12 15.16.15
Cemil Bey güzel mizah yapıyor, severek takip ediyoruz

Son olarak “Duyarcılık” olarak adlandırılan konuya değineceğim. Duyarcılık anladığım kadarıyla yukarıdakilerin hiçbiri değil. Duyarcılıkta kişinin duyarlılık gösterilen durum (et yeme) ya da o durumun öznesi (hayvanlar) ile ilgili pek duygusu olmamasına karşın duruma duygusal(mış gibi görünen) bir tepki vermesi tarifleniyor. Bazı durumlarda kişinin duruma ya da durumun öznesine ilişkin değil, o duruma duyarlılık gösteren kendi imgesine dair duyguları olabiliyor. Duyarlılığın konusuna ilişkin “nesne libidosu” yerine, duyarlı olan kendisine yönelik “ben libidosu” hakimiyetinde bir sahne yani. Bu konuyu Doğu Ekspresi yazısında açıklamıştım, merak edenler oraya dönsünler. Özetle duyarcılık olarak tanımlanan durum kişinin söz konusu duyarlılığın kendi üzerinde nasıl duracağı motivasyonundan köken alıyor. Ayna karşısında bir aksesuarın üzerinde iyi durduğundan memnun olması gibi “taşınmaktan” memnun olunduğu için duyarlılık gösterisine duyarcılık deniyor.

Bir önemi var mı? Bence şöyle bir önemi var, duyarcılık yapanlar duyarlılık gösterenlerin de damgalanmalarına neden oluyorlar ne yazık ki. Oysa doğa, hayvan, çocuk, kadın ve pek çok diğer konuya ilişkin samimi duyarlılık barındıran pek çok insan mevcut. Elbette bu damgalanmanın tek nedeni duyarcılık değil, damgalayanlar damgalayarak o duyarlılığı göstermeleri gerekmediği yönünde kendilerini rahatlatabiliyorlar. Veganları nörotik olarak damgalayınca mezbahalarda neler olduğunu dinlemeye gerek kalmıyor mesela.

Bu duyarlılık meselesi tüm özneleriyle uzun uzun ele alınmayı hak ediyor etmesine de, bilin bakalım kimin zamanı yok? Sonraki seferde görüşmek üzere, bu seferin son durağına geldik sevgili tramvay yolcuları…

5 comments

  1. Ben birisiyle konuşurken, kendimi duyarlı olunması gereken konulardan bahsetmek zorunda hissediyorum. Bu herkese ders vermeye çalışan halimden bıkmış durumdayım. Konuştuğum kişiler tarafından itici bulunduğumun da farkındayım fakat kendimi durduramıyorum. Bir kişiye, bir davranışın yanlış olduğunu anlatırsam o kişi farkındalık kazanır, duyarlı davranır daha da fazlası duyarlı olmayı öğrenir gibime geliyor. Böylece o kişi de kötü olayların farkına varıp müdahale eder ve belki bir gün bir canlı bir insandan kötülük görmekten kurtulur düşüncesiyle kendimi alıkoyamıyorum. Bazen keşke duyarsız olup kendi kendime yaşasaydım diye düşünüyorum…

Bir Cevap Yazın