Feminist Çocuk Yetiştirmek?

Tüm D&Rlarda satılan ve İdefix yayını olan sabitfikir dergisini aldım ilk defa. Önce derginin çocuk kitabı köşesindeki “Matilda Etkisi” isimli kitaba dair bir eleştiri yazısının bir kısmını alıntılamak istiyorum. Kalın vurgular bana aittir.

Bu pasajda yazarı “çocuğa feminizmi aşılamak gereksizdir (zararlıdır?)” sonucuna vardıran bir dizi önermeyi görüyoruz. Sonucu daha sonraya saklıyorum. Önermelerin kendileri ile ilgili söyleyeceklerim var. Aslında bu söyleyeceklerimi, malumun ilamı olması kaçınılmaz ön kabulü ile paylaşmazdım ama o kadar da malum değilmiş demek ki…  

“… Kitabın çocuklar için sorunlu bir diğer yönü ise feminist bir düşünce yapısıyla yazılmış olması. Bir çocuk okur için bu zorlama düşüncenin ne anlamı var ki? Yazar bu alttan alta feminizm düşüncesini işleyen kitabın içine yanlış anlaşılmaların önüne geçmek için birkaç tane erkek bilim insanı sıkıştırma gayretine girmiş ama bu da durumu kurtarmaya yetmiyor. Çünkü anlattığı karşıtlığın günümüz dünyasında bir karşılığı yok. Çünkü kadınlar her yerde varlar ve bir kısıtlama söz konusu değil. Böyle bir durumda çocuk okura bu kışkırtıcı düşüncenin tohumlarını atmakta ne kazanç olabilir? Oysa bu zorlama olmasa kitap erkek çocuklarının da zevkle okuyacağı bir kitaba dönüşebilirdi….”

Öncelikle “…kadınlar her yerde varlar, bir kısıtlama söz konusu değil” önermesinin net bir tokenizm örneği olduğunun adını koyarak başlayalım. Tokenizm çalışma yaşamında cinsiyet ve ırk eşitliği izlenimi verebilmek amacıyla, azınlık ya da az temsil bulan grupları az sayıda, dolayısıyla da sembolik ve işlevsiz biçimde dahil etme çabası olarak tanımlanıyor. Ayrımcı olarak ilan edilmemek için bir kadın, bir Alevi, bir engelli, bir LGBTI bireyi ekibe dahil etmek gibi düşünülebilir. Dahil edilmelerindeki başlıca gaye  görüntü vermek” olduğundan, bu şekilde dahil edilen kişiler vitrin nesnesi olarak işlev görmek durumundadırlar. Örneğin hem kadın hem de başörtülü olmak geçmişte daha fazla ayrımcılığa maruz kalmaya neden olduğundan, başörtülü kadınların çalışma alanında temsili eşitlikçi bir toplum açısından çok önemli olabilir. Bu nedenle başörtülü dört kadının meclise girişi muhafazakar basın tarafından “Mecliste Başörtüsü… Kazanan Kadın ve Demokrasi” başlığı ile servis edilse de başörtüsü ile meclise giren kadınların takip eden 2,5 yıl boyunca yemin töreni haricinde meclis kürsüsüne bir kez bile çıkmadıkları ortaya çıkacaktı. Tokenizm örneği olarak meclise lütfedilen kadınların işlevi muhafazakar basının sevinç gösterilerine hizmet etmekten ibaret kalmıştı. Mesela ben son 15 yılda Aile ve Sosyal Politikalar haricinde icracı bir bakanın kadın olduğunu hatırlamıyorum. Hükümet sözcüsü bir kadın hatırlamıyorum. Zaten kadına sadece Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının lütfedilmesi ile de “kadının yeri ailenin içidir” söylemi başka bir sahnede yeniden üretiliyor. 2018’de seçilen 600 millet vekilinin sadece 104‘ü kadın olabilmiş ama yukarıdaki pasajdan da çıkarsayabileceğiniz üzere sayılar da işlevi yansıtmaktan uzak. 72 validen sadece 3’ü kadın. Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük kentlerin hiçbirinde kadın vali yok. Akademide de durum çok farklı değil. Kadın akademisyenlerin oranının %43 olması umut verici gibi görünebilir ama araştırma görevlilerinin %50’si, doçentlerin %34’ü ve profesörlerin sadece %29’u kadın. Özetle kamusal alanda kadınlar ne yazık ki pilavın içindeki şehriye gibiler: Her yerde, az sayıda, olmasa da olur ama olursa daha iyi görüntü verir. 

Sabah’ın haberi servis ederkenki vali görselini dikkatinize sunuyorum.

Cinsiyet eşitsizliğinin eğitime, çalışma yaşamına, sağlığa ve siyasal temsile erişim üzerinden puanlandığı bir toplumsal cinsiyet eşitliği skoru olan Global Gap Index‘te Türkiye Katar ve Moritanya’nın arasında, 131. sırada yer alıyor.

Bu durum kadınların doğal kapasitelerinin sonucu diyenleri şuraya davet ediyorum. (İleride bu konuda daha kapsamlı içerikler de hazırlayacağım.) Bu konunun sadece kadınların derdi olmadığının, toplumsal cinsiyet rollerinin erkek için de ne kadar deforme edici olduğunu da şurada yazmıştım. 

Feminizmin kışkırtıcı bir düşünce olduğu konusuna gelince. Belki de kışkırmadığımız kabahattir. Rosa Parks otobüste arkaya oturmayı reddederek kışkırtıcı bir hareket yapmıştır mesela. Öyle ya, bu zencilerin neyi eksik. Kimse onlar otobüse binmesin demiyor, arka sıraya ilişiversinler işte…

Evet, bu feminizm herkes için gereklidir. Erkekler de (kadınlardan rol çalmamak koşuluyla) toplumsal cinsiyet rollerinden çekmektedirler. Bu nedenle profeminizm “sevimli dostlarımız” hayvanseverliği gibi, erkeklerin konunun özneleri olduğu gerçeğini dışlayan hayırsever bir tutum olmamalı.  Bu yazı konuya giriş olsun. Feminist çocuk yetiştirmek konusunu ikinci yazıda ele alalım…

Bir Cevap Yazın