
Arkaik Koku Duyusu ve Bir Takım Malumatfuruşluklar
Beyin bedeni yönetir yönetmesine de, sonuçta kafatası içine hapsolmuş bir organdır. Bedenin geri kalanıyla bağlantısı ise, malumunuz omurilik vasıtası ile gerçekleşir. Kafatasının tabanındaki foramen magnum’dan (“büyük delik”) başlayan omurilik leğen kemiğine kadar iner ve gövdeyi, kolları ve bacakları dolaşan sinirler yol boyunca çeşitli aralıklardan girer ve çıkarlar. Bu ana bağlantı haricinde beyne girip çıkan küçük yan yollar da vardır. Çift halinde bulunduklarından bunlara kafa çiftleri diyoruz. En tanıdık geleni X. kafa çifti olan Nervus Vagus olsa gerek. Beyinden çıkıp, göğsü geçip tüm sindirim sistemini dolaşır. 12 adet olan bu kafa çiftlerinin birincisi ise Nervus Olfactorius’tur. Nervus Olfactorius sadece koku duyusunu alır. Yegane işlevi kokudur. Ve birinci kafa çiftidir. Pek çok açıdan birincidir.
Kimyasal moleküller tarafından uyarılan Nervus Olfactorius elektriksel bir sinyal üretir ve Rhinencephalon ilimli bir beyin bölgesini uyarır. Rhinencephalon evrimsel olarak en arkaik beyin yapılarından biridir. Meşhur sürüngen beyni konusu yani. Sürüngenlerde çok daha baskın bir beyin bölgesi iken insanın evrimsel sürecinde gelişmiştir. İnsan dışı canlıların çoğunda türdeş olan veya olmayan diğer canlıları tanıma gibi bir işlevi barındırır. Ernst Heackel “Ontogeni filogeniyi taklit eder” demiş. Meali: Bir insan bebeğinin gelişim süreci, insanın evrim sürecini taklit eder. Bu önerme geçerli ise insan bebeğinde de koku bireyleri tanımaya yarıyor olmalı. İnsanda meme ucundaki bezlerin koku üreten yapılar oluşu ve bebeklerin sadece kendi annelerinin süt kokularının bebeklerde sakinleştirici etkisinin saptanması Haeckel’ın önermesini destekler nitelikte olabilir. Yetişkinler de muhtemelen bebeğinki kadar olmasa da kokulardan insanları ayırt etme yeteneğine sahipler.

Kokunun Sınıfsallığı
İnsanlar sosyal temaslarında beden kokularını özellikle önemseyebiliyorlar. Beden kokularını yaymıyor olmayı ve/veya hoş kokular yayıyor olmayı tercih edebilirler. Bu perspektiften baktığımızda koku aslında benliğin bir sunumu ve dolayısıyla da beden sosyolojisinin bir konusu. Sadece diğer insanlara nasıl koktuğu değil, diğer insanların kokularına ilişkin ne kadar hassas olunduğu da günlük yaşamda benliğin sunumudur. Köylü ya da alt sınıftan bir kadının kokulara karşı hassas olması pek olası değildir mesela. Zaten günlük yaşam praksisinde mecburen nahoş kokulu ortamlarda bulunmak zorundadır. Ahırı temizler, çamaşırhanede çalışır, kalabalık ve havasız otobüslerde yolculuk yapar, havalandırması olmayan mutfaklarda ağır kokulu yemekler pişirir, soğan doğrar, tuvalet temizler, üzerine çalışmak için başka evlere gidip onların da tuvaletlerini temizler… Hassas bir burunla sürdürülebilir bir hayat değildir bu. Oysa varlıklı bir kadın kötü kokacak her şeyi etrafından uzaklaştırabilecek finansal olanaklara sahiptir. Dolayısıyla kokuya karşı -hassas olmak değilse de- hassasiyet ifadelerinde bulunmak da sınıfsal bir imleyen olabilir.

Tırnak da koku hassasiyetine benzer bir sınıfsal imleyen olabilir. Uzun ojeli tırnakları olan bir kadın yer temizlemiyor, çamaşır çitilemiyor, bulaşık yıkamıyordur muhtemelen. Kendisi için bunları başkalarının yapabildiği bir yaşam kurabilmiştir. Kendisi için bir handikap yaratarak sınıfsal pozisyonunu imlemiştir. “Tırnağını törpüleyen sekreter” klişesi alt sınıftan geldiği halde artık bedensel emek kullanmayacağı bir işe kavuşan bir kızcağızın, adeta takıntılı biçimde yeni sınıfsal imleyeni ile meşgul oluşuna işaret ediyordur belki. Erkeğin kravatı da başka bir handikap gibi görünüyor. Kravat bedensel devinime engel olacak, ayak bağı bir aksesuardır. Boynu sıkar, nefes almayı zorlaştırır. Bedensel etkinlikte daha da ısınan boyun bölgesini kuşatır. Biraz koşuşturmak zorunda kalan beyaz yakalı kravatını gevşetir. Dolayısıyla beden emeği harcayan herhangi bir işçinin çalışma kıyafetinde kravat olamaz. Erkek de bedensel bir handikap olan kravat ile işe giderek beden değil zihin emeğini kullandığını imlemektedir. Kravatını çıkarıp kolları sıvamak ise “taşın altına elini sokacağını”.
Kokuya Yönelik Kültürel Tutumlar
Kokunun başka bir özelliği de bedene içkin bir uyaran oluşu. Saçınızı, kilonuzu, göz renginizi hatta biyolojik cinsiyetinizi bile değiştirebilirsiniz ama kokunuzu değiştiremezsiniz. Kokunuzu ancak kamufle edebilirsiniz. Tekrar koktuğunuzda yine kendiniz gibi kokmak zorundasınızdır. Kokunun bir diğer özelliği ise bedene içkin olmasına karşın bedenden ayrışık bir uyaran olabilmesi. Bir yerden ayrıldıktan sonra bile kokunuz orada kalabilir. Bu sevgilisini özleyen biri için farklı, toplu taşımada seyahat edenler için farklı duygular uyandırabilecek bir durumdur. Özetle kokunun içkin ve ayrışık oluşu, onu değiştirilemez ve denetlenemez kılar. Yukarıda değindiğim üzere bireyin kokusu onun benlik sunumuna dahil ise, bu durum kokuyu “kendilik temsilinin” başat bir unsur olduğu kollektivist kültürlerde önemli bir pozisyona konumlandıracaktır.
Asya toplumları kollektivist kültürel bir yapı ile şekillenmiştir. Kollektivist kültürde değerler bireyselliği değil, toplumsal uyum ve bütünlüğü önceleyecek biçimdedir. Bireyselci ve kollektivist kültürler değerleri “özgürlük vs huzur”, “çeşitlilik vs birlik ve beraberlik”, “başarı vs ahlak”, “kendini gerçekleştirme vs uyum” gibi biçimlerde paylaşmış durumdalar. Bireyin toplum tarafından kabul görüp görmeyeceğinin hayati öneme sahip olduğu kollektivizmde, kendilik temsili de kesintisiz biçimde baskı altındadır. Toplum birey üzerinde öyle bir beklenti oluşturur ki, birey makbul hissedebilmek için çok yüksek standartları yakalamalı, buna rağmen bir tarafı yine de kalkmamalıdır. Bu nedenle aşırı çalışkan Asyalı üniversite öğrencisi stereotipi de çok geçersiz olmayabilir.
Benzer sebeplerle kollektivist Asya toplumlarında utanç çok baskın bir duygu iken, bireyselci Batı toplumlarında utancın ağırlığı kısmen suçluluğa kaymıştır. Utançta utanılan bir diğerinin varlığı şarttır. Örneğin fermuarınızı açık unuttuğunuzu düşünün. Evdesiniz ve gün boyunca kimseyle görüşmediyseniz bu durum sizi utandırmayacaktır. Ama ne kadar çok insanla karşılaşmışsanız o kadar “rezil olmuş” hissedersiniz. Suçluluk için ise diğerine ihtiyaç yoktur. Yanlış bir şey yaptığınızı düşündüğünüzde kendinizi suçlu hissedersiniz. Belki de bu yüzden kollektivist kültürde toplumsal alanda gayet kontrollü davranılıyorken, gözlerden ırak olunduğunda ahlaki denetimi sürdürmek zorlaşıyor olabilir.
İşte toplumun birey üzerinde bu kadar hakim olduğu bir kültürde değiştirilemez ve denetlenemez bir bedensel unsur olan koku gayet enteresan sonuçlar doğurabiliyor.
Kokunun Olasılığına Bile Tahammül Edememek: Jikoshu-kyofu
Başta Japonya olmak üzere diğer Asya ülkelerinde de görülen bir sendrom var: Taijin kyofusho (TKS). Başlıca belirtisi utanç olan, kültür bağımlı bir sendrom olduğu düşünülüyor. Gayet batılı bir fenomen olan Sosyal Anksiyete Bozukluğu (SAB) ile aynı şey olup olmadığına ilişkin tartışmalar sürse de, SAB kadınlarda TKS erkeklerde daha sık görülüyor oluşu ve Asya toplumlarında daha yaygın oluşu gibi bazı farklılıklar mevcut. Bir çalışmada ebeveynlerin aşırı koruyucu tutumlarının ve ailenin sosyal ilişkileri önemsiyor oluşunun genç erişkinlerde Japonya’da TKS ve ABD’de SAB belirtilerini arttırdığı saptanmış. Dolayısıyla ailenin çocuğu yetiştirme biçimi ortak etken gibi görünüyor. Asya topluluklarında yetiştirme biçimi “ilişkisel benlik” yani çocuğun kendisini toplum nazarında nasıl temsil bulduğu üzerinden tanımlamasını teşvik etmeye daha meyilli oluşu Asya toplumlarına özgü bir SAB türünün ortaya çıkmasına neden oluyordur belki. “Oğlum, amcanlara hoşgeldiniz desene, öp bakayım elini…”

Bunların koku ile ne alakası var diyecek olursanız, TKS’nin bir alt tipi Jikoshu-kyofu. Kendi kokusunun diğer insanları rahatsız edeceği endişesi ile sosyal etkileşimden kaçınmak ve içe kapanmayla karakterize. Yukarıda tarif etmeye çalıştığım gibi koku bedene içkin olduğu için kendilik temsiline ilişkin bir endişeyi temsil etmek için de kullanışlı bir unsur. Bu içkinlik endişe kadar hakaret üretmeye de elverişli hale getirir kokuyu. Siyah tenli bir sporcu ne kadar başarılı olursa olsun meslektaşları tarafından kötü koktuğuna işaret eden jestlere maruz kalarak hakarete uğrayabilir. Bunun tam tersi, kendisinden pek memnun olan bir rock yıldızı konser sırasında terli tişörtünü hayranlarına fırlatmakta sakınca görmez. Bilakis hayranları o tişörte bir relic muamelesi yapacak, onu kapmak için birbirlerinin üzerine zıplayacaklardır.

Koku Parazit filminde sınıfsallığa işaret eden bir unsur olarak yer buluyor. Baba Kim’in garezini tetikleyen ve sınıfsallık hakikatinin değiştirilemez oluşunu temsil eden kuvvetli bir unsur.